nilüferler
....bostan dolabinin yanindaki,
sulari bana kahverengi gözüken, o kücük ve
eskimis havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere
gidip bakardim cocukken, babam,
onlarin kökleri olmadigini anlatmisti bana.
Neden bu cicekleri hep bir seylere benzetmek icin
kullandiklarini ancak büyüyünce anladim.
Yalnizca bu cicekler, hep bir yerlere gidecekmis gibi
azade ve özgür oluyorlar ama kücük bir
havuzun icinde bir yere gitmeden yasiyorlardi.
Hayat da böyle bir seydi benim icin ; hep
bir yerlere gidecek gibi duran, yalniz ve bir yere
gitmeyen bir cicek. Bütün bir hayatin özeti buydu.
Bende bir yere baglanmadim ve bir yere gitmedim,
öyle solgun nilüfer gibi bir havuzun icinde
yalniz basina durdum, köklerimi salamadim,
ne, oldugum yere saglamca yerlestim,
ne, baska diyarlara kacabildim,
Bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler
oldu ama kimse yakasina takmadi beni,
kimse odasina koymadi, kimse beni sulayip
büyütmek icin ugrasmadi.
Onlara ihtiyacim olmadigini, havuzumda
tek basima yüzebilecegimi düsündüler.
Ben de bu yüzden; kederi, yalnizligi,
kirlenmeyi ögrendim ve hayata benzedim.
Ne garip baska bir seyde olmak istemedim,
beni begenmeleri yetti bana...
Köksüz bir hayat, caresiz yalnizlik, tuhaf keder.