Bilgi-Paylasim Forum'a Hosgeldiniz,
Tüm Bilgileri Görmek icin,ve daha fazla forumdan yararlanmak yada faydalanmak icin Kayit Olmaniz Gerekmektedir.
Sizin'de Paylasmak istediginiz Bilginiz Varsa Buyrun,Paylasin,Tesekkür Ederiz.
Bilgi-Paylasim
Bilgi-Paylasim Forum'a Hosgeldiniz,
Tüm Bilgileri Görmek icin,ve daha fazla forumdan yararlanmak yada faydalanmak icin Kayit Olmaniz Gerekmektedir.
Sizin'de Paylasmak istediginiz Bilginiz Varsa Buyrun,Paylasin,Tesekkür Ederiz.
Bilgi-Paylasim
Würden Sie gerne auf diese Nachricht reagieren? Erstellen Sie einen Account in wenigen Klicks oder loggen Sie sich ein, um fortzufahren.
Mesaj Sayısı : 819 Reputation : 14 Points : 144 Kayıt tarihi : 21.10.08
Thema: 1.Dünya Savasi (Devami) Di 28 Okt 2008 - 4:35
(18 Aralık 1914).
Cihan Harbi'nde Osmanlı Orduları; Rus, Irak, Filistin-Suriye, Sînâ-Mısır, Arabistan, Çanakkale ve Galiçya gibi cephelerde savaşmak zorunda kaldı. Kuvvetlerini, genelde Almanların görüşleri, onların harp hedefleri ve cephe sıkışıklıklarını gidermek doğrultusunda kullandı. Sırf Alman cephesini rahatlatmak uğruna ve gerekli hazırlıklar yapılmaksızın Rus cephesi açıldı ve Enver Paşa kumandasında, teçhizatı noksan kuvvetlerin, Sarıkamış felâketinde 90 000 askerin feda edilmesiyle sona erdi (Kasım-Aralık 1914). İngiliz cephesini oluşturan Mısır üzerine, Cemal Paşa'nın kumandasında yapılan Süveyş Kanalı harekâtı (27 Temmuz 1916'da Albay von Kres komutasında yapılan ikinci Kanal harekâtı gibi), aynı anlamda, millî harp hedeflerine hizmet etmeyen bir macera, gereksiz can kayıpları ile dolu bir fiyasko olarak kaldı (Ocak-Şubat 1915). Aynı tarihte müttefikler, Çanakkale Boğazı'nı donanma harekâtıyla yarıp İstanbul'u ele geçirerek Osmanlı Devleti'ni saf dışı etmek ve acil yardım bekleyen Rusya'nın imdadına yetişmek üzere harekete geçtiler (Ocak 1915). Muazzam donanmanın, deniz yolunu açamaması ve hezimeti üzerine (18 Mart 1915), savaş, kara harplerine dönüştü ve yüzbinlerce askerin boğazlaşması biçiminde, çok kanlı bir şekilde cereyan etti. Müttefikler, büyük fedakârlıklar ve kahramanlıklar sayesinde burada da ağır mağlûbiyete uğratıldılar. (Bkz. Çanakkale Zaferi) Rus cephesinde Sarıkamış felâketiyle oluşan zâfiyetin daha büyük boyutlarda yol açtığı, bölgedeki Ermeni nüfusa karşı mevcut olmayan güven meselesi, müttefiklerin Çanakkale Boğazı'na yaptıkları büyük saldırı esnasında, bütün vehameti ile ortaya çıktı. Bölge Ermenilerinin daha 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı arefelerinde tesbit edilen, düşmanla işbirliğini önlemek ve düşmana karşı bölge güvenliği açısından zorunlu bir tedbir olarak, daha iç bölgelere nakledilmesi hususu tekrar gündeme geldi (27 Mayıs 1915). Rus işgaline uğramaya başlayan bölgelerde, Ermeni ahalinin, Rus-Ermeni karışımı kuvvetlerle sürdürdükleri katliâm, bölgede oturan Müslüman ahali ile bir "sivil savaş" haline dönüştü. Müslüman ve Ermeniler arasında cereyan eden bu mücadelenin, zayi olan ve günümüze kadar propaganda malzemesi olarak kullanılagelen mübalağalı Ermeni nüfusundan çok daha fazla oranda bir Müslüman nüfusun katline ve kaybına yol açtığı ise dikkatlerden özenle kaçırılır ve sözü edilmez.
Hicaz ve Necid emîrlerinin İngilizlerin yanında yer almaları ve isyan ederek silahlı eylemler girişmeleri, Hicaz ve Mekke'nin kaybına yol açtı (1916). Yalnız, Medine, Fahri Paşa tarafından, harp sonuna (Ocak 1919) kadar, İngiliz ve Araplara karşı savunuldu. Irak ve Suriye cephelerinde, Alman birliklerinin de gönderilmesiyle takviye edilmiş olarak Yıldırım Orduları Grubu teşkil edildi (Mayıs 1917). Ancak, Irak, Suriye ve Filistin bölgelerindeki kayıpların telâfi edilemeyeceği ve çöküntünün önlenemeyeceği anlaşıldığından, Sadrazam Said Halim Paşa'nın istifası kabul edilerek yerine Talat Paşa geçti (3 Şubat 1917). 1917 senesi, genel savaşın gidişatını etkileyen iki önemli gelişmeye sahne oldu: Rusya'da komünist ihtilali patladı ve Amerika Birleşik Devletleri, bilfiil müttefiklerin yanında savaşa iştirak etti (Almanya'ya savaş ilanı, 6 Nisan 1917). Rus ihtilali, bu ülkenin cephelerdeki perişanlığını daha da arttırdı ve Rusya'da Çarlık idaresine bir son verdi. Komünistlerin barışa hazır olmaları üzerine yapılan Brest-Litovsk Antlaşması'yla (3 Mart 1918) Rus Savaşı, resmen sona erdi. Ancak, Doğu Anadolu cephesinde, yapılan barış gereği iadesi gereken, "Doksanüç bozgunu" kaybı olan Batum-Ardahan-Kars (elviye-i selâse) gibi yerlerin ele geçirilmesi söz konusu olduğundan, Ermeni ağırlıklı saldırılarla mücadeleye devam edildi ve nihayet bu yerler ele geçirildi. Kafkaslar'da Ermenistan, Gürcistan ve Âzerbaycan adlı üç cumhuriyet oluştu. Ancak buralar, kısa bir müddet sonra, Komünist idarenin eline düştü ve Sovyet Çarlığı'na bağlandı.
Mütareke ve Barış: Batış Yılları
Sultan Reşad'ın ölümü üzerine (3 Temmuz 1918) son Osmanlı padişahı olacak VI. Mehmed Vahideddin (1918-1922), felâketli bir dönemde tahta çıktı. Artık İstanbul semalarında düşman uçakları uçabilmekte ve şehre bombalarını atabilmekteydi. Filistin-Suriye ve Irak cepheleri çökmüş, Bağdat (11 Mart 1917), Kudüs (18 Aralık 1917), Şam (1 Ekim 1918), Halep İngilizlerin; Beyrut (6 Ekim 1917), Trablusşam, İskenderun (14 Ekim 1917) Fransızların eline geçmişti. 1918 yılında devam eden askerî harekât, durumu daha da ümitsizleştirmiş, idarî ve ekonomik yapı ise artık tamamen yıkılmıştı. Nihayet Bulgarların harpten çekilmek zorunda kalmaları, genel çöküntüyü daha da hızlandırdı. Batı cephesindeki ağır yenilgiler ve içte beliren ihtilal karışıklıkları üzerine Almanya ve dağılan Avusturya-Macaristan da mütarekeye yanaştı (3-4 Kasım 1918). Sadrazam Talat Paşa, Osmanlı Devleti için de mütareke yollarını açabilmek amacıyla istifa etmiş (8 Ekim 1918) ve yerine Cihan Savaşı'na girilmesine taraftar olmayan Ahmed İzzet Paşa hükümeti kurulmuştu (19 Ekim 1918). Böylece İttihat ve Terakkî hakimiyeti sona ermekteydi. Kısa bir müzakereden sonra dikte ettirilen mütareke, Osmanlı Devleti'nin mutlak yenilgisini belgeledi. Osmanlı Devleti'nin müstakil bir devlet olarak, artık ayakta kalamayacağının ve yapılacak barışın da, harp içinde müttefikler arasında yapılan bütün bölüşme plan ve antlaşmalarına (Sykes-Picot Antlaşması, 1916) uygun olarak, ne kadar ağır şartlar ihtiva edeceğinin bir işareti oldu.
Mondros Mütarekesi hükümlerinin yerine getirilmesi, memleketin tüm mevcut ve muhtevasıyla, galiplere tesliminden başka bir anlam taşımaz. Alman subay ve askerleri, tahliye olunur. Bütün müstahkem mevkiler teslim edilir. Ordular dağıtılır. Liman von Sanders, kumandanı olduğu Yıldırım Orduları Grubunu, Çanakkale kara savaşlarında ismini duyuran, Doğu'da Ruslara karşı zafer kazanan, harbin gidişatını tenkitçi bir gözle yakından takip etmiş bulunan Mustafa Kemal Paşa'ya teslim ederek ayrılır. Mustafa Kemal Paşa, ağır mütareke hükümlerine karşı ilk açık tepkilerini dile getirir ve Sadrazam İzzet Paşa'yı bu yönde uyarır. Yıldırım Orduları Grubu'nun da ilgası üzerine, İzzet Paşa'nın isteğine uyarak İstanbul'a gelir. Aynı gün, büyük bir düşman donanması da, Dolmabahçe önlerinde demir atar ve şehri işgal eder (13 Kasım 1918). Bu arada, mütarekeden sonra İzzet Paşa da istifa etmiş (8 Kasım 1918) ve yerini Tevfik Paşa sadaretindeki hükümete bırakmıştır. Mütarekeden sonra yurt içinde başlayan siyasî kaynaşma, İttihatçılara karşı duyulan infialde odaklaşmış; harp suçluluğu ve sorumluları, hararetle tartışılan bir konu olmuş, çeşitli yolsuzluklar gündeme getirilmiş; "Ermeni tehciri" soruşturularak incelenmişse de, suçlayıcı müşahhas delillerle, bir neticeye varılamamıştır. Yeni siyasî kuvveti oluşturan Hürriyet ve İtilaf Partisi, nihayet Damad Ferid Paşa'nın sadarete tayini ile (4 Mart 1919) iktidara sahip oldu. Öte yandan düşman işgaline uğrayan veya böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalan Anadolu ve Rumeli'deki çeşitli bölgelerde, mahallî "Müdafaa-i Hukuk" cemiyetleri kurulmasına girişildi. Ermenilerin, Kars'ı (19 Nisan 1919); İtalyanların, Antalya (29 Nisan 1919) ve Kuşadası'nı (13 Mayıs); Yunanlıların, Fethiye'yi (11 Nisan) işgallerini, Urfa, Antep ve Adana bölgesindeki Fransız ve İngiliz işgalleri izledi. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunan işgaline uğraması ve Batı Anadolu'ya yönelik Yunan tecavüzü, büyük bir millî infialin uyanmasına yol açtı. Tarih içinden gelen münâferet, bu işgali, Anadolu'da doğacak olan millî helecan ve ayaklanmanın tahrik noktası yaptı. Yunan saldırısına cevaz veren müttefikler, böylece yeni Türkiye'nin kurulmasına yol açmış oldular