Bağ bozumu
aklıma geldiği kadar bağ bozumu ve üzüm yapımını anlatmaya çalışacağım.
Bağ bozumu
Köyümüz dağ köyü olmakla birlikte bağ ve bahçeleriyle bir bütün oluşturmaktadır. Köyün alt kısımlarında yıllar önce dikilmiş üzüm bağları vardır. Burada üzümler yetişmektedir. Üzüm çeşidi olarak çekirdekli yeşil üzüm yetişmektedir. Ben çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla bağ bozumu anlatmaya çalışayım.
Üzümlerin hasat zamanı eylül ayına denk gelmektedir. Aslında bunda da büyük bir hikmet vardır. Şöyle ki köylü için temmuz ağustos ayı harman ayıdır. Yani bir nevi kesintisiz çalışılan bir aydır. Tam harman zamanı bitince bağ-bahçe bozumu zamanı gelmektedir.
Bağ çubuklarından kesilen üzümler sepetlere doldurulur. Sepetlerden şinevite konulur. (şinevit: tahtadan yapılmış üstü açıktır. Küvete benzer bir çeşit taşıma kabıdır. Küvetin 3-4 metre uzunluğunda olanını düşünün. Uç kısmında delik vardır. traktörün römorkunun içerisine sığacak kadar uzundur. Ya traktör ile yada at arabası ile taşınır) şinevit dolana kadar bu şekilde üzümler toplanır. Kolay kolay dolacak kadar küçük değildir. Zaten şinevit dolunca köye getirilir. Şinevitin içerisine 2-3 kişi çıplak ayaklarla girip şinevitin içerisindeki üzümleri çiğnemeye(ezmek) başlarlar. Ezilen su haline gelen şıra şinevitin uç kısmındaki delikten kazanlara dolar. Bu işlem üzümler iyice ezilene kadar devam eder. Üzümlerin şıra haline gelmesi bitince şinevit içerisindeki üzüm kabukları ve çekirdekleri ayıklanır. Şinevit yeniden doldurulmak üzere bağ’a götürülür. Bu şekilde günde 3-5 kez bu şekilde üzümler şıra haline getirilir.
Kaynatma işlemine genellikle akşam başlanırdı. Biz çocuklar için bu zamanlar eğlence ve oyun zamanıdır. Şıra haline getirilen üzümler büyük kazanlarda kaynatılmaya başlanır. (kazanlardan her birisi 80-100 litre alacak kadar büyük kazanlardır.) büyük kazanlarda kaynamaya bırakılan şıralar ne kadar kaynatılırlardı hatırlamıyorum. Sanırım belli bir zaman kaynatılma işlemine tabi tutulurlardı. Kazanların altındaki ateşler takviye edilir odunlar atılır. O odun kömürünün üstünde nede güzel mısır közlemesi olur sormayın. Tadı bir başkadır. Komşular bu zamanlarda birbirlerine yardım ederler.
Bu şekilde yapılan pekmeze kara pekmez denir. Bildiğimiz üzüm pekmezidir bu. Tabi şuan piyasada satılan pekmezlere hiç mi hiç benzememektedir. Tadı, rengi kendine has kokusu ile has üzüm pekmezidir. Birde ak pekmez denilen bir pekmez yapılırdı. Tam yapılışını hatırlamıyorum. Aklımda kaldığı kadarıyla anlatayım; yumurta sarısı katılıyor, bizim köyde olmayan komşu köy olan Muratkolu’nun tepesinden getirilen bir çeşit toprakda kullanılıyordu bu pekmezin yapılışında . toprak tam nasıl ve ne için kullanılıyordu hatırlamıyorum. Ama dedemin eşeklerle bu toprak dan getirmeye gittiğini ve getirdiğini hatırlıyorum . bu toprak beyaz bir topraktı. Ak pekmez adı da sanırım buradan geliyor. Ak pekmez yapılışı biraz zahmetli idi sanırım. Çünkü pekmezin kıvama gelmesi için karışımın belli bir süre çırpılması gerekiyordu. Karışımın çırpılmasının sesi uzaklardan da duyulurdu. Ak pekmez tadı ve rengi ile çok farklı bir pekmez türüdür. Piyasada tokat zile pekmezi diye ona benzer bir pekmez çeşidi var ama tam aynı tat da değil sanırım.
Sanırım yavaş yavaş bu pekmez yapımı da unutulur. Her kes gibi köylümüzde hazır fabrika malı pekmezleri alır ve kullanır.
Yazıda hatalar olabilir. Bunlar hatıra olarak yazılan yazılardır.